2 Nisan dünya Otizm Farkındalık günü... Çocuklarımızı sosyal alanlara
döndürebilemk için yaşanan mücadeleye destek olalım... Nazım 'ın annesi İrem Hn
'ın kaleminden...
Nisan… Aylardan bahar. Havada baharın
müjdecisi kokular, yavaş yavaş açan çiçekler, cıvıltıları ile hayatımıza neşe
katan kuşlar, güneşin sıcak ışığına kavuşan dünya. Nisan, ruhumuzu aydınlık
günlerde ferahlattığımız ay.
Nisan, 2008 yılından bu yana, dünya üzerinde yaşayan milyonlarca çocuk ve
aileleri için çok başka bir anlam daha taşıyor: OTİZM.
2 Nisan, tüm dünyada otizm konusunda farkındalık yaratarak otizmden
kaynaklanan sorunlara çözümler yaratmak amacıyla, 2008 yılında Birleşmiş
Milletler tarafından “Dünya Otizm Farkındalık Günü” olarak ilan edildi. Her yıl,
“Otizm Farkındalık Ayı” olan Nisan ayı boyunca dünya genelinde otizmin
sorunlarını ve çözümleri konuşuluyor, araştırmaların teşvik edilmesi ve erken
teşhisle tedavinin yaygınlaştırılması hedefleniyor.
Oğluşum Nazım Özgün ile otizm labirentine adım attığımız o ilk günden bugüne
8 yıl geçti. Otizmin karmaşık fırça darbeleri yüzünden, hayatımızın yol
haritasını yeniden tanımladık. Bazen düşününce sanki otizmden önce bir hayatımız
yokmuş gibi hissediyorum. Çok eskiden kendini fanusuna kapatmış ruh bebeğimin,
şimdi benimle hayatı paylaşması nasıl bir mucizedir, çok iyi
biliyorum.
Otizm,
doğuştan gelişen, genetik altyapıya dayanan, karmaşık nörolojik-biyolojik
tabanlı bir gelişim bozukluğu. Başkalarıyla etkileşimde bulunmayı engelleyerek
bireyin kendi iç dünyasıyla baş başa kalmasına yol açan otizm, genellikle 3
yaştan önce ortaya çıkarak çocukların sosyal iletişim, etkileşim ve
davranışlarını olumsuz olarak etkiliyor.
Amerikan Sağlık Bakanlığı verilerine göre bugün dünya genelinde okul
çağındaki her 88 çocuktan biri otizm teşhisi alıyor. Otizm erkek çocuklarda kız
çocuklara oranla 3-4 kat daha fazla görülüyor, her 54 erkek çocuktan biri
günümüzde otizm riski taşıyor. Dünyada son yıllarda şeker, kanser ve AIDS dahil
olmak üzere bir çok hastalıktan daha fazla sayıda otizm teşhisi
alınıyor.
Ülkemizde sağlıklı istatistikler olmaması nedeniyle, Otizm Platformu’nun
öngördüğü verilere göre, tahmini olarak 550.000 otizmli birey ile 0-14 yaş
grubunda 150.000 civarında otizmli çocuk bulunduğu “varsayılıyor.” Otizmli
bireylerin ebeveynleri, kardeşleri, yakın akraba ve çevreleri de hesaba
katıldığı zaman, Türkiye’de her ile yayılmış durumda otizmden etkilenen 2
milyondan fazla vatandaşımızdan bahsedebiliriz.
Otizmin kapısını açmak için ilk önemli adım, erken teşhis. Otizm, yaklaşık
bir yaş civarında ilk belirtilerini gösteriyor. Annenin sesi ve gülümsemesi gibi
sosyal uyaranlara bebeğin tepkisiz kalması veya tepkilerinde yavaşlık olması,
göz teması kurmada zorluklar, motor gelişmede ve taklit becerilerinde gecikme,
uyku ve yemek düzeninde sorunlar ilk belirtiler arasında sayılabilir. Çok yaygın
bir yanlış kanı, özellikle erkek çocukların geç konuştuğu veya anne/babası geç
konuşan çocukların da geç konuşacağı düşüncesi… Ve erken teşhis, otizmli çocuğun
gerekli eğitim ve tedavileri alarak hayata katılması için ilk önemli
adım.
Eğer
çocuğunuz;
Sizinle
ve başkalarıyla göz kontağı kurmuyorsa,
İsmi
söylendiğinde veya çağrıldığında dönüp bakmıyorsa, söyleneni işitmiyor gibi
davranıyorsa,
Konuşmada
yaşıtlarının gerisinde kalmışsa, başkaları ile söyleşiyi başlatma ya da
sürdürmede belirgin bir bozukluğu varsa, basmakalıp, yineleyici (ekolali) ya da
özel bir dil kullanarak garip konuşuyorsa veya konuşması hiç
gelişmemişse,
Gözleri
sık sık bir şeye takılıp kalıyorsa,
Anlamsız
gülme veya ağlama krizleri varsa,
Parmağıyla
istediği şeyi işaret ederek göstermiyorsa,
Oyuncaklara
amacına uygun oynamayı beceremiyorsa, yaşıtlarının oynadığı oyunlara ilgi
göstermiyorsa,
Ellerini
kanat gibi çırpma, parmak uçlarında yürüme, kendi çevresinde veya eşyalar
etrafında dönme, sallanma, çırpınma şeklinde garip ve yineleyici hareketleri
(stereotipi) varsa,
Bir
şarkının bir bölümünü tekrar tekrar söylemek, dolapların kapaklarını sürekli
olarak açıp kapatmak, ayak parmaklarının ucunda odanın bir ucundan öbür ucuna
koşturmak, bazı eşyaları döndürmek veya sürekli sıraya dizmek gibi çeşitli ilgi
ve davranış takıntıları varsa,
Günlük
yaşamındaki düzen ve program değişimlere aşırı tepkiler veriyor ve uyum
sağlayamıyorsa,
Kendisine
ve çevresine yönelik zarar verici davranışlara sahipse,
vakit
kaybetmeden teşhis için uzmanlara başvurmak gerekiyor.
Otizmin tedavisi var mı? Otizm, beş bilinmeyenli bir denklem gibi: Nedenleri
tam olarak saptanamadığı gibi tek bir kesin tedavisi de günümüzde “henüz” mevcut
değil! Otizm, toplumsal fark, ırk, dil, din gözetmiyor, çocuk yetiştirme
biçiminizle veya sosyo-ekonomik koşullarınızla da ilgilenmiyor. Genetik
faktörlerin yanı sıra, çevresel koşulların – yanlış beslenme, çevre kirliliği,
kimyasal maddeler, yanlış ilaç kullanımı, ağır metaller, aşılarda bulunan bazı
koruyucu maddeler vb.- otizmi tetiklediği düşünülüyor.
Otizmde biyolojik tedaviler ile ilgili çalışmalar devam ederken, bugün için
kabul edilen en önemli tedavi aracı, erken yaşta verilmeye başlanan yoğun
bireysel özel eğitim. Doğal gelişim gösteren her çocuğun kendiliğinden öğrendiği
her şeyi, otizmli bir çocuğa özel eğitim yardımı ile öğretmek zorundasınız. Bu
durum bazen iğneyle kuyu kazmaya benzese bile, her otizmli çocuk kendine göre
bir öğrenme biçimine sahip. Önemli olan, kapıyı açacak doğru anahtarı
bulmak.
Bilimsel olarak erken yaştaki çocuk için kanıtlanmış yoğun eğitim süresi
haftada bireysel ve grup eğitimi olarak 40 saat. Oysa ülkemizde sosyal güvenlik
kapsamında “otizm özel eğitim raporlu” çocuklar için aylık 6- 12 saat olan özel
eğitim süreci, dünya genelinin oldukça gerisinde kalıyor.
Otizmli çocukların mutlaka eğitim sistemi içinde yer almaları gerekiyor.
Çünkü eğitim, otizmli birey için her şeyden önce “tedavi” anlamına geliyor.
Otizmi diğer engel gruplarından ayıran en önemli fark; erken tanı ve erken
bireysel/kaynaştırma eğitimiyle otizmli çocukların sorunlarının büyük bir
kısmını aşmaları.
Oysa yaşamın gerçeği hiç de böyle söylemiyor size! Oğlum Nazım Özgün ile
okul öncesi eğitim, ilkokul ve ortaokul süreçlerinde yaşadıklarımız, ayrımcılık
hikayelerinden ibaret. Otizmli/Aspergerli çocuk, genellikle bilgi eksikliğinden
kaynaklanan dirençleri nedeniyle, okul yönetimleri, öğretmenler ve diğer veliler
tarafından okulda “istenmeyen çocuk” ilan ediliyor. Kaynaştırma raporlarına
rağmen, okul idareleri otizmli kaynaştırma öğrencisinin kaydını almak
istemiyorlar. Okul yaşamı esnasında yaşanan sorunların büyük bir kısmını
hoşgörü, anlayış ve bilgi yetersizliğinin giderilmesi ile çözebiliriz, yeter ki
toplum tarafından yaşamın her anında bizlere dayatılan en büyük “engel” olan
ayrımcılığı yok edelim!
Otizmin oldukça karmaşık yapısı, otizmli bireyle birlikte ailesi başta olmak
üzere yakın çevresindeki herkesi hayatın tüm evrelerinde etkiliyor. Otizmli bir
çocuğun ilerlemesinde en büyük sorumluluk ailelerde, en ağır yük de annelerin
omuzunda! Otizmden etkilenen bireyin ve ailesinin her şeyden önce yalnız ve
ötelenmiş bir hayata mahkum edilmemesi için, özellikle doğal gelişim gösteren
çocuk ebeveynlerinin toplumsal yaşamı bizimle paylaşmayı öğrenmeleri
gerekiyor.
Oğluşum, benim uğur Böcüğüm, aldığım her nefesin anlamı, yaşam öğretmenim!
Onunla birlikte otizmle mücadele ederken, mutluluğun tek bir bakış veya tek bir
kelimeden ibaret olduğunu görme fırsatım oldu. Seslenince dönüp bakması,
ağzından tek bir kelime çıkması, ağlayıp öfke krizleri geçirmeden bir tam gün
geçirmesi, benimle gezmeye, markete, restorana, sinemaya gidebilmesi, kendini
hayatın gündelik akışında veya okul hayatı içinde idare edebildiğini görmek
için… yıllarca sabırla bekledim.
Biz
ikimiz, çok başka bir yerden, büyük bir boşluktan, hiçlikten, sessizlikten,
kapalı bir fanusun içinden geliyoruz. Yoku çok, azı fazla, yaşam sevincinin
dibine vuran, hayatı farklılıkları ile yaşamayı öğrenmek zorunda kaldığımız bir
uçurumun taa en dibinden geliyoruz. Öyle bir yerden geliyoruz ki, “gelmez,
düzelmez, hayata katılmaz, konuşmaz, kendini seslendirmez, hayatı anlamaz,
anlatamaz, asla paylaşamaz, duygularını gösteremez, hissedemez, arkadaş olamaz,
okuyamaz, hiçbir zaman tam öğrenemez, hatta sevemez” demişlerdi… Hepsinin ne
kadar boş olduğunu yaşama sımsıkı tutunmasıyla gösteren oğluşumun annesi olmak
kadar beni hayatta tanımlayan bir şey yok!
Son 8 yılda ailemiz haline gelen otizm topluluğunun içindeki her otizmli
çocuk benim de çocuğum, otizmli anne-babalar ise yoldaşım. Onlardan sadece biri
olarak diyorum ki, gündelik hayatın içinde karşılaştığınız ağlayan bir çocuğu
yargılayıp, annesine laf etmeden önce bir an düşünün. Çocuğunuzun sınıfında
otizmli bir çocuğun da olmasının, farklılıkları yaşayarak öğrenecek kendi
çocuğunuza da faydası olacağını lütfen unutmayın.
Her yıl Nisan ayı, Türkiye’de otizm adına yeni umutlar, yeni adımlar demek…
Eğer siz de “Otizmin farkındayım, ama fark etmek yetmez, yaşamı paylaşmak
gerek!” diyorsanız, otizmli çocukların ve anne-babalarının seslerine kulak
verin, sesimize ses katın, otizmin bilinirliği ve sorunların çözümü için gönüllü
destek verin ki, çocuklarımız hep beraber büyüsün.
Çünkü
her çocuk farklılıkları ile yaşamda yer almayı hak eder!
Nisan
Dünya Otizm Farkındalık Ayı’nda yaşamı paylaşan herkese yürek dolusu selam
olsun!
M.
İrem Afşin
Nazım
Özgün’ün Annesi
Gönüllü
Otizm Aktivisti
iremafsin@gmail.com
www.twitter.com/iremafsin
www.facebook.com/afsinirem
www.hthayat.com/yazarlar/m-irem-afsin
OTİZMİ
FARK ET, YAŞAMI PAYLAŞ! Kampanyası:
Otizmi
fark et, fark ettir! Farkında olman yetmez, yaşamı paylaş! Yaşamı paylaşmak,
sorunları paylaşmaktır. Ayrımcılık yapma, otizmliye engel yaratma!
#otizmifarketyasamipaylas http://youtu.be/O-xTwfFbGoo
Gözlerimden yaşlar süzülerek okudum :(
YanıtlaSil